Adam gözlerini açtığında, bir tarlada sonsuz başakların arasında tek başına yatıyordu. Kim olduğunu, nereden geldiğini, neden burada olduğunu hatırlamıyordu. Hafızasının karanlık boşluğunda hiçbir iz yoktu; yalnızca ince bir ceket ve tozlu ayakkabılar vardı. Gökyüzü, uzaktan yaklaşan bir fırtınanın işareti gibi karanlıktı. Kendini bulmak için attığı her adım onu daha da bilinmezliğe sürüklüyordu. Çevresindeki dünya hem tanıdık hem de tuhaftı. Issız yollar, terk edilmiş kasabalar ve yalnızca rüyalarında hatırladığı yüzlerle dolu bir maceraya atılıyor.