Ben Meares, Salem’s Lot’un karanlık, sessiz sokaklarında yürürken, çocukluğundan aşina olduğu soğukluğu hissederek, eski ve terk edilmiş Marsten Evi neredeyse ona sesleniyor. Burada kötü bir deneyim yaşama korkusunu aşıp hikâyesini yazmak için geri döndüğünde, şehrin gittiği günden bu yana hiç değişmediğini görür. Sakinlerin bir şeyler kaybettiğini, yaşam ışığının söndüğünü hissediyor. Çok geçmeden, kadim bir kötülüğün bastırıldıktan sonra yavaş yavaş şehri ele geçirdiğini öğrenir. Geceleri dolaşan vampirler Salem’s Lot’u korkunç bir karanlığa sürükler.